
Geleceğin Sınavları Nasıl Olacak?
Çoktan Seçmeliden Açık Uçluya Bir Dönüşüm Mümkün mü?
“Bir öğrenciyi ölçmek, sadece ne bildiğini değil, nasıl düşündüğünü anlamaktır.”
— Eğitim Bilimci D. Popham
Türkiye'nin eğitim sistemi, 1970’li yıllardan bu yana büyük ölçüde merkezi sınavların sonuçlarına göre şekillenmektedir. Milyonlarca öğrencinin geleceğini belirleyen bu sınavların temel formatı uzun süredir çoktan seçmeli sorularla düzenlenmektedir. Bu yaklaşım, geniş kitleleri kısa sürede değerlendirme, hızlı sonuç alma ve objektif bir sıralama yapma gibi pratik avantajları nedeniyle yıllarca sistemin vazgeçilmez bir parçası olmuştur.
Bu pratikliğin karşısında, eğitim bilimleri alanında yapılan çok sayıda araştırma, çoktan seçmeli testlerin öğrencilerin üst düzey düşünme becerilerini ölçmede önemli sınırlılıklara sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışmalar, ölçme sisteminin kolay uygulanabilirliği ile öğrenmeyi derinlemesine değerlendirme arasındaki temel ikilemi gözler önüne sermektedir.
Değişim Rüzgârları ve Sonuçsuz Kalan Adımlar
Sınav sistemi üzerine en önemli tartışmalardan biri, 2018 yılında TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) sınavının kaldırılmasıyla yeniden gündeme gelmiştir. Dönemin eğitim politikası liderleri, öğrencileri yalnızca seçenekler arasından doğru yanıtı bulmaya yönlendiren bu sistemin, Yenilenmiş Bloom Taksonomisi’nde yer alan “analiz”, “değerlendirme” ve “yaratma” gibi üst düzey bilişsel süreçleri ölçmede yetersiz kaldığını vurgulamıştır.
Bu doğrultuda kamuoyuyla paylaşılan örnek problemler ve ABİDE (Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi) projesi gibi çalışmalar, ölçme ve değerlendirme alanında bir paradigma değişiminin sinyallerini vermiştir. Benzer şekilde, sonrasında gündeme gelen Milli İzleme Sistemi de öğrencilerin gelişimlerini süreç odaklı ve bütüncül biçimde takip etmeyi hedeflemiştir.
Bu girişimler, merkezi sınavların formatında kalıcı bir dönüşüm yaratamamıştır. Milyonlarca öğrencinin geleceğini etkileyen bu sınavlarda format değişikliğine gitmenin içerdiği riskler, köklü bir dönüşümün gerçekleşmesini engellemiştir. Özellikle açık uçlu soruların puanlanmasında yaşanabilecek öznellik, standardizasyon zorlukları ve operasyonel maliyetler, değişimin önündeki temel engeller olarak görülmektedir.
Yeni Öğretim Programı ve Beklentiler: Bir Yol Ayrımı
Yakın zamanda yürürlüğe giren yeni öğretim programı, eleştirel düşünme, problem çözme, analiz ve yaratıcılık gibi üst düzey becerilere yaptığı güçlü vurgu ile merkezi sınavların formatına ilişkin yeni bir beklenti doğurmuştur. Programın hedefleri incelendiğinde, değerlendirme süreçlerinin çeşitlenmesi ve öğrencilerin yalnızca bilgi düzeylerini değil, bilgiyi kullanma, yorumlama ve üretme becerilerini de ölçen yaklaşımların benimsenmesi gerektiği açıkça görülmektedir.
Ancak sınav sisteminin bu yeni yaklaşım doğrultusunda nasıl şekilleneceğine dair Milli Eğitim Bakanlığı tarafından henüz somut bir açıklama yapılmamıştır. Merkezi sınavların öğrenciler ve okullar için bu denli belirleyici olduğu bir ülkede, öğretim programında yapılan değişikliklerin amacına ulaşabilmesi, büyük ölçüde ölçme ve değerlendirme sisteminin bu dönüşümü desteklemesine bağlıdır.
Bu nedenle eğitimciler, sınav formatının da yeni müfredatın hedefleriyle uyumlu hale getirilmesinin, programın okullarda tam anlamıyla benimsenmesini güçlendireceğini düşünmektedir. Aksi takdirde, okullar “beceri odaklı öğretim” ile “sınav odaklı hazırlık” arasında bir ikilemde kalma riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
Gelecek İçin Senaryolar
Peki, gelecek dönemde öğrencileri nasıl sınavlar bekliyor? Eğitimciler ve politika yapıcılar arasında öne çıkan olası senaryolar şunlardır:
Senaryo 1: Mevcut Durumun Devamı
Bu senaryoya göre merkezi sınavlar, çoktan seçmeli formatını korumaya devam edecektir. Uygulama kolaylığı ve değerlendirme hızının sağladığı avantajlar nedeniyle bu model sürdürülebilir görünmektedir. Ancak bu durumun en önemli riski, öğretim programlarının daralması ve öğrenmenin “teste hazırlanma” düzeyine indirgenmesidir.
Senaryo 2: Kontrollü Geçiş – İki Aşamalı Model
Bu model, çoktan seçmeli sınavların pratikliğini korurken açık uçlu soruların derin ölçme gücünden de yararlanmayı amaçlamaktadır. Buna göre ilk aşamada öğrenciler çoktan seçmeli sorularla değerlendirilir; belirli bir başarı düzeyine ulaşanlar ise ikinci aşamada açık uçlu uygulamalara katılır. Böylece sistem hem uygulanabilirliğini korur hem de öğrencilerin düşünme süreçlerine dair daha nitelikli veriler sunar.
Senaryo 3: Doğrudan Değişim – Açık Uçlu Sınav Modeli
Bu senaryo, merkezi sınavlarda açık uçlu sorulara doğrudan geçişi öngörmektedir. Ancak mevcut koşullar dikkate alındığında bu en zorlu seçenektir. Bakanlığın değerlendirme süreçlerini yeniden yapılandırarak açık uçlu soruları kademeli biçimde entegre etmesi, özellikle Türkiye gibi katılımın çok yoğun olduğu bir sistemde puanlama güvenirliği, standardizasyon ve zaman yönetimi açısından önemli riskler taşımaktadır.
Sonuç: Ölçmenin Ötesinde Öğrenme Kültürü
Sınav formatı nasıl olursa olsun, asıl hedef öğrencilerin öğrenme süreçlerini anlamlı, merak uyandırıcı ve üretken hale getirmek olmalıdır. Eğitim sistemimizin geleceği, “Sadece en başarılıları nasıl seçeriz?” sorusuna değil,
“Düşünen, sorgulayan ve üreten bireyleri nasıl yetiştiririz?” sorusuna vereceğimiz cevapla şekillenecektir.
Bu cevap, kaçınılmaz olarak geleceğin sınavlarının da biçimini belirleyecektir.